Verba Volant Scripta Manent*

Söz uçar yazı kalır.

Tüm hakları saklıdır (c) 2016

Los Angeles’a Müzekkere, Tekidi Gerekir En Az İki Kere

2016-12-05 18:01:57 tarihinde, Av. Ahmet Erdem Uslaş tarafından yazılmıştır.

Uzun yıllardan beri Türkiye’de yaşayan, eşi Türk vatandaşı olan, Türkçe’yi çok iyi derecede konuşan ve yazan ve kendisi de Türk pasaportu taşıyan bir Amerikan vatandaşının davalı konumda olduğu bir boşanma davasında davalı (kadının) vekili olarak görev yapmaktayım. Davacı kocanın tek bir amacı var: Bir an önce boşanmak. Bu yüzden olsa gerek, maddi veya manevi tazminat talebi yok. Çiftin ortak çocukları da yok. Dolayısıyla nispeten hızlı ilerlemesi gereken bir boşanma davasından bahsediyoruz.

Davalı müvekkilin de tek bir amacı var: Öncelikle tamamen haklı olduğu bu davanın reddini sağlamak, bu mümkün olmazsa bile evliliği -kağıt üzerinde de olsa- mümkün olduğu kadar uzatmak, kendi tabiriyle “statükoyu korumak”. (Müvekkilin fiilen bitmiş bir evliliği niçin sürdürmek istediğini, dolayısıyla niçin karşı dava açmak istemediğini ben de anlayamıyorum ama sonuçta müvekkilin iradesi bu yönde, ben bu konuda kendisinden yazılı talimat aldım ve biz avukatlar böyle bir talimatla tabii ki bağlıyız.)

Davanın geçen haftaki ilk duruşmasında benim kesinlikle anlam veremediğim bir hadise meydana geldi. Şöyle ki, davacı vekili olan meslektaşım, söz kendisine geldiğinde, davalı müvekkilin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki mal varlığının araştırılması için ilgili makama müzekkere yazılmasını hakimden talep etti!

Ben ise, söz bana geldiğinde, davacı vekilinin bu talebini büyük bir memnuniyetle kabul ettiğimi belirterek, söz konusu müzekkerenin ilgili makama (ben o makamın neresi olduğunu biliyordum ama bu konuda kasten sustum) yazılmasını hakimden ayrıca talep ettim. Bu sırada hakim zaten durumu anlamış, bıyık altından gülmekteydi.

Duruşma sonunda hakim, aşağıda linkini verdiğim müzekkerenin Türkiye Cumhuriyeti’nin Los Angeles Başkonsolosluğu’na yazılması yönünde bir ara karar verdi:

2016_12_05_muzekkere_los-angeles

Şimdi, bu müzekkereye bir cevap gelmesi en iyimser tahminle 1 (bir) sene sürecek ve o cevap içeriğinde de çok büyük ihtimalle hiçbir bilgi olmayacak. Şöyle ki, müzekkere içeriğinden de anlaşılacağı üzere somut olayda Türk mahkemesi, ABD’deki yetkili makamdan, görmekte olduğu bir dava ile ilgili bilgi talep ediyor. Peki, Türk mahkemesi bu konuda uyması gereken usule uydu mu? Hayır. Peki asıl önemlisi, davacı vekili olan meslektaşım bu konuda mahkemeyi uyarıp müzekkerenin doğru usulle gönderilmesini sağladı mı? Hayır. Kastettiğim şu:

Gerek ABD’nin gerekse Türkiye’nin taraf olduğu “Hukuki veya Ticari Konularda Yabancı Ülkelerde Delil Sağlanması Hakkında Sözleşme” başlıklı uluslararası bir sözleşme var. Başlığından da anlaşılacağı üzere bu sözleşmenin amacı, taraf devletlerden birinin mahkemesinde görülen bir dava kapsamında bir diğer taraf devletin makamları aracılığıyla bir delil elde edilmesi gerektiğinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek. Sözleşmenin Türkçe metni aşağıdaki linkte görülebilir:

http://www.uhdigm.adalet.gov.tr/sozlesmeler/coktaraflisoz/lahey/turkce_lah20.pdf

İncelemek isteyenler için İngilizce metni de şu linkte mevcut:

https://assets.hcch.net/docs/dfed98c0-6749-42d2-a9be-3d41597734f1.pdf

Söz konusu uluslararası sözleşmenin 2, 3 ve 4’üncü maddelerine şöyle bir göz gezdirilmesi bile somut olayda Türk mahkemesinin sözleşme ile öngörülen usule kesinlikle uymadığının anlaşılması için yeterlidir. Örnek vermek gerekirse, Türk mahkemesi talep evrakını doğrudan ABD’nin belirlediği merkezi makama göndereceğine Türk Konsolosluğuna göndermiştir, müzekkereyi İngilizce’ye tercüme ettirmemiştir ve 3’üncü maddede belirtilen hususlardan birçoğunu müzekkereye yazmamıştır. Müzekkerenin muhatabı olan Türk Konsolosluğu müzekkereyi ilgili ABD makamına İngilizce’ye tercüme ettirerek iletse bile (ki Konsolosluğun böyle bir yükümlülüğü yoktur) ABD makamı, Türk mahkemesi tarafından doğrudan kendisine hitaben yazılan bir müzekkere olmadığı gerekçesiyle Konsolosluğun (dolayısıyla Türk mahkemesinin) talebini reddedecektir.

Sözün özü, bu müzekkereye işe yarar bir cevap gelmeyecek, müzekkerenin tekidi gerekecek, bu da davanın daha da uzaması anlamına gelecektir. Müzekkereye cevap gelmedikçe Türk hakiminin bir hüküm tesis etmeyeceğini söylememe de herhalde gerek yok. İşin asıl ilginç ve vahim yönü ise, bu müzekkerenin yazılmasını, bir an önce boşanmayı hedeflemiş olan davacının vekilinin talep etmesidir.

Şunu anlatmaya çalışıyorum: Davacı tarafından dayanılan herhangi bir delil olmaksızın dava açılıp kazanılması -kural olarak- tabii ki mümkün değildir. Ancak, davacı vekili olarak herhangi bir davada görev yaparken, hangi delile niçin dayanıldığının, o delilin, davanın ispatı için olmazsa olmaz nitelikte olup olmadığının, delilin dosyaya girmesi önemli olsa bile aynı vakanın sair delillerle ispat edilip edilemeyeceğinin, celbi çok uzun zaman alacak bir delile dayanmaktan vazgeçmenin somut olayda mantıklı bir hareket tarzı olup olmadığının göz önünde bulundurulması gerekmekte ve nihayet, celbi çok uzun zaman alacak bir delile ille de dayanılacaksa, hiç olmazsa o delilin mahkeme tarafından doğru usulle celp edildiğinden emin olunması gerekmektedir. Aksi takdirde, tıpkı yukarıda aktardığım gerçek olayda olduğu gibi, çok daha kısa sürede bitirilebilecek bir dava -yeterince düşünülmeden ve özensizce ileri sürülen bir talep yüzünden- belki de yıllarca uzatılmış olur ve bu, adeta davalının ekmeğine yağ sürer.

 

Yorumlar

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir